1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin BM Genel Kurulu tarafından kabul edilişinden bugüne 71 yıl geçtiğini görmekteyiz. Bu büyük zaman diliminde insan hakları bakımından dünyada olumlu gelişmelerin yaşandığını söylemek ne yazık ki mümkün değil!
İnsan Hakları Beyannamesi ırk, renk, din, cinsiyet gibi farklılıklar nedeniyle hiçbir insan arasında ayrım gözetilmemesi gerektiğini söylemektedir. Ancak, dinleri nedeniyle Doğu Türkistan'da, Arakan'da ya da Filistin'de yaşam hakkının hiçe sayılarak binlerce insanın yok edilişini bugün üzüntüyle izlemekteyiz. İnsan Haklarının, dünyadaki büyük güçlerin menfaatleri doğrultusunda kullanıldığı ya da hiçe sayıldığını da ibretle görmekteyiz. Demokrasi götürmek ve insan haklarını geliştirmek bahanesiyle Suriye, Irak ya da Afganistan'ın kan gölüne çevrilmesi maalesef dünya kamuoyunda sessizlikle karşılanmaktadır. Haklı olanın değil, güçlü olanın korunduğu bugünkü düzende; mazlumların haklarını koruyanın bizlere düşen bir görev olduğunu hatırlatmak isterim.
Bizler, hiçbir milletin dinine, diline ya da geleneğine karışmadan yüzyıllarca birarada yaşamayı başarmış bir medeniyete sahibiz. Bizim medeniyetimizin sömürgecilik tarihi yoktur. Kendi tarihleri sömürgecilik, katliamlar ve ölümlerle dolu olan devletlerin hazırladığı bir Beyannamenin uygulanışındaki bin türlü aksaklığı görmek şaşırtıcı değildir.
Hiçbir ırkın birbirine üstünlüğünün olmadığı, üstünlüğün iyilikte ve doğrulukta olduğu; farklılıklarımızın aslında zenginlik kaynağımız olduğunu bilen ve öğreten bir düşünce sisteminden gelmekteyiz. Devraldığımız bu anlayışı, çocuklarımıza öğretmeli ve diğer ülkelere davranışlarımızla örnek olmalıyız.
Dünyadaki insan haklarının durumu konusunda çok dertliyiz.. üzgünüz...yaralıyız!
Ancak asla karamsar değiliz! Hiçbir çabanın boşa gitmeyeceğini biliyoruz. Daha çok çaba sarfedeceğiz, insanlara yardım eli uzatıp, herkesi kucaklayacağız. Tüm bunları da çocuklarımıza öğreteceğiz!
Mazlumların duasında olmayı Allah'tan bizlere nasip etmesini diliyorum.